Sayfalar

31 Aralık 2012 Pazartesi

Happy New Year to all ...

Takvimlerin 01.01.2013'ü göstermesine saatler kaldı.Hayırlısıyla 2013'e de bir giriş yapacaz:) Yılbaşıları hep severim ben.Ailecek eğlendiğimiz, güldüğümüz, geceye kadar uyanık durduğumuz, yediğimiz-içtiğimiz kaç gün var ki zaten koca yılın içinde.Hem bu gün de ders çalışmamak için mazeretimiz hazır olmuş oldu:) Gerçi bana mazeret mi lazım ama neyse :) O zaman meşhur yeni yıl dileği sizler için geliyor;
Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu, paralı, istediği gibi bir yıl diliyorum ^^ Benim gibi sınava gireceklere bol şanslar, zihin açıklığı diliyorum.Benim kontenjanımı kapmamak şartıyla istedikleri yerlere gidebilsinler inşallah:) 
Yılbaşında çok kilo alırım endişesiyle tatlılara, cipislere uzak durmayın bol bol yiyin;) [Şişko sayısı artsın istiyorum yalnız kalmak istemiyorum çok mu kötüyüm?:)]

Son olarak meşhur yılbaşı şarkısı Şırnak'ta vatani görevini yerine getiren... şaka şaka size gelsin;)
Mutlu yıllaaaarr ^^ 

29 Aralık 2012 Cumartesi

Goodbye 2012, Welcome 2013 ^^

Buralara çok fazla takılmayacağımı söylesem de bugünkü 2. yazım olacak.Ama bu yazıyı yazmasak olmazdı de mi? Bari kısa olsun da gideyim ders çalışayım.
Benim uğurlu sayım 2013 o yüzden bu yıl benim yılım olacak :D Şaka bir yana uğurlu sayımın 3 olmasına rağmen hiç sevmem 13 sayısını.Hemen geçsin bu yıl yav :) 2012'de bir hava vardı neyse sayı yorumlamayı bırakırsak zaten hızlı geçecek gibi bu yıl çünkü sınavlarım bahsi geçen yılda:) Yani bir bakmışım Haziran sonra da (inşallah) tercihler, heyecan, üniversite derken eylül, doğum günü derken kasım geldik yine aralığa :) İnşallah daha iyi, mutlu bir 2014 yazısı yazarım :) 
2012 nasıl geçti ?
Düşündüm de hiç de farklı bir şeyler olmadı gibi.Azıcık 21 Aralık heyecanı yaşadık, 12.12.12 gibi bir rastlantının bir daha hiç olmayacağına üzüldük.Lise son olmanın verdiği heyecan falan olmadı valla bende hala da yok:) 
Peki ya 2013'ten ne bekliyorum ?
Of of geleceğimi bu yıl belirleyecek gibi. YGS LYS bu yıl içinde.Öncelikle çok güzel bir tempo tutturup verimli bir çalışma süresi istiyorum çünkü şu an kelimenin tam anlamıyla sıfırım:( Benim, herkesin sınavı güzel geçsin istiyorum, güzel yerlere, istediğimiz üniversite ve bölümlere yerleşelim istiyorum.Tabii ki sağlık, mutluluk, huzur, e birazcık da para istiyorum:) Bol bol Kore filmi seyretmek istiyorum aslında en çok da bunu istiyorum:) Sandalyeye kazık çakmak, bilgisayarın başından kalkmamak istiyorum:) i-phone istiyorum tablet istiyorum, profesyonel bir fotoğraf makine'si istiyorum:) Kilo vermek istiyorum, bir kaç cm de olsa uzamak istiyorum.Bolca çikolata-kahve istiyorum:) Ooo çok var daha ya:) Neyse tüm bunlar olmasa bile mutlu olmak istiyorum:) Her şeyin hayırlısı olsun istiyorum(nokta) 



Evet yılbaşının simgesi olan karı da istiyorum.Yılbaşında her zamanki(!) gibi ders çalışıyor olacağım ama babam kumandayı bana versin istiyorum çünkü TV2'de çok sevdiğim sanatçıların konserleri olacakmış.





NOT:Sizin de ne istediğinizi sormak isterdim ama çok sıkıldım valla:) Ama ille de yazmak istiyorum diyen yazsın:)

Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin hareminden Kimya Hatun

Daha yeni bitirdiğim kitapla ilgili düşüncelerimi söylemek, içimdekileri boşaltmak için can atsam da öncelikle kitapla ilgili bilgileri vereyim;
Kitap İranlı yazar Saide Kuds tarafından kaleme alınıp(ilk kitabı olur) Veysel Başçı tarafından çevrilmiştir.2006 Parvin Etesami Edebiyat Ödülünü almıştır.İsminden de anlayabileceğiniz gibi Mevlana'nın üvey kızı Kimya Hatun'un yaşamını iki kısımda ele aldığı duygulu, akıcı, gerçekçi bir kitaptır ki ''teşekkür'' kısmında bilgilerin kaynaklardan toplandığı belirtiliyor.Ayrıca kitapta Mevlana, Şems gibi tanıdık insanlar hakkında da bilgiler var.Mevlanayı Şemsi bir başka açıdan okumak isterseniz bu kitap size uygundur çünkü okurken çok şaşırdığım bilgiler geçiyor onlar hakkında.Aslında Mevlana ve Şems'in Türk olmaları, onlara duyulan büyük sevgi gibi nedenlerden ötürü her ikisinin de hayatı gerçek anlamda yazılmamış olabilir.Ama bu kitapta yazarımız İranlı olduğu için bu konuyu daha gerçekçi ele almıştır diye düşünüyorum.Ama kitaba tamamen tarafsız da diyemem çünkü sonuçta bunu kaleme alan İranlı bir kadın yazar.Yani Kimya Hatun'u anlatırken çektiği sıkıntıları daha ön plana çıkararak bazı gerçekleri geri planda bırakmış olabilir.Ki bunu kitabın içinde okurken de fark edebileceğiniz ''kadın olduğu için...'' gibi cümlelerden de anlayabilirsiniz.Zaten bu kitabı yazmasının amacı kendisinin de belirttiği gibi kadınları ve onların duygu dünyalarını ön plana çıkartmak.Haremde tanıdığı kadınların, duygularının ayrıntılı bir şekilde işlendiği ve son kısımdaydı sanırım onlar hakkında değerlendirme yaptığı kısımları hoşuma gitmişti tabii erkeklerin-ve Mevlana'nın- kadınlara gösterdiği değeri ya da değersizliği de ara ara görüyoruz.

Teşekkür kısmından bir kesit;
...
Eğer bu güzel insanlar ve onların değerli katkıları olmasaydı, Kimya Hatun'un genç ama unutulmuş naaşını tarihin yıpranmış tozlu sayfaları arasından, özellikle de eksik ve çelişkili kaynaklardan çekip çıkarmak imkansız olurdu.İrfan ve tasavvuf dünyasının iki dev ismi -Mevlana ve Şems'in- yaşamına dair birçok bilinmeyenin bilinmesine yardımcı olacağını umduğumuz bu romanın asıl kahramanları, herhalde kadın oldukları için tarih tarafından bir kenara itilmişler.İşte bu çalışmamızda o kadınları ve onların duygu dünyalarını ön plana çıkararak tarihin bir kesitine ışık tutmaya çalıştık...

Bir de arka kapakta yazan yazıları sizinle paylaşmak istiyorum;

Mevlana'nın üvey kızı Kimya Hatun'un gerçek hikayesi...
Kocasının ölümünden sonra Mevlana Celaleddin-i Rumi ile evlenen Kerra Hatun, yeni kocasının haremine yerleşir.Tabii sevgili kızı Kimya da onunladır.Kimya Hatun içine düştüğü bu yeni dünyada bir yandan kendini bulmaya çalışırken, diğer yandan da Mevlana'nın özel yaşamına şaşkınlıkla şahit olmaktadır...
İrfan ve tasavvuf dünyasının iki dev ismi-Mevlana ve Şems'in- yaşamına dair birçok bilinmeyenin bilinmesine yardımcı olacağını umduğumuz bu romanın asıl kahramanları, herhalde kadın oldukları için tarih tarafından bir kenara itilmişlerdir.Yazar Saide Kuds, eski yazılar ve Şems ile Mevlana'nın karşılaşma kayıtlarını derinlemesine inceledikten sonra hayatı bu her iki adama da bağlı olarak geçen genç bir kadının hikayesinin unutulduğunu fark eder.
Ve biyografik bir roman dili ile anlattığı Kimya Hatun'un yaşamını tozlu sayfaların arasından çekip gün ışığına çıkarır.

Eveet kitabı tanıttıktan sonra gelelim benim düşüncelerime:) Yukarıdaki yazıyı yazarken samimi bir dil kullanmamaya ve gülücük koymamaya çok özen gösterdim gerildim be! :) Ama fark ettim de ne kadar da çok gülücük koyuyorum.Sizce de öyle mi? :) Neyse bu kısımdan sonrası kitabın içeriğiyle ilgili daha ayrıntılı bilgi verir.Yani demek istediğim direkt söylerim valla katil uşak diye acımam:) Ona göre :) Dönelim kitaba çok sevdim ben bu kitabı okuduklarım arasında zirveye oynar ama bir kaç kitaptan bahsediyorum:) Yani öyle büyük umutlarla başladım da dediğin gibi çıkmadı da anlamam :) Mevlana'nın evine gitmeden bile acıyorsunuz Kimya Hatun'a. İlk çocuk olarak kız doğduğu için hayata 1-0 yenik başlamış zaten.Bu yüzdendir erkek kardeşini çok kıskanıyor.Ama kendi de bunun farkında ve en azından evinde kalabildiği, bir süt anneye verilmediği için dua ediyor.Zaten erken yaşta babası ölüyor okuyanlar bilir o da sonraları bir sebepten dolayı hastalanıyordu ve annesi babasının çok sevdiği atı kurban ediyordu kızı için.Kızın uyandıktan sonra söylediği '' Ama babam sağ olsaydı atının kurban edilmesine mi yoksa kızının ölümüne mi daha çok üzülürdü, onu bilmiyorum.'' cümlesi etkilemişti beni.Kitap gerçekten her sayfasında ağlanabilecek türden ama benim ilk kısımlarını okulda ve serviste okumamdan dolayı sonuna kadar ağlamadım.Son kısmını ertesi günkü iki önemli yazılıma rağmen evden okudum ve... Benim gibi taş kalpli, duygusuz bile gözyaşlarına hakim olamadı(bu cümle de çok havalı canım).Kitapta Alaaddin'in korkaklığına ya da körü körüne bağlı olduğu imanına, Şems'in ilginç hayatına, garip kıskançlığına, gaddarlığına, Mevlana'nın hiç bilinmeyen hayatına, değişimine tanıklı edeceksiniz.Mevlana ile Şems'in birlikteliği beni bayağı şaşırtmıştı okurken.Mevlana medreseyi bırakıyor, ailesini bırakıyor ,bazı yerlerden anladığımız kadarıyla bu Şems'in eğitim süreci, Şems'in etrafında pervane oluyor.Hatta Kimya Hatun'u 60 yaşlarındaki Şems'e verecek kadar itaat ediyor.Ve ilk sıralardaki aşkın bitişi Şems'in Kimya Hatun'u Alaaddin'den kıskanışı bunun sonucunda doğan huzursuzluklar, dayak... Hatta bağ evine gittiği için Şems'ten yediği dayağın Kimya Hatun'un sonu oluşu... Ama şunu söyleyeyim mi dayaktan öleceğini bilseydi bile çocukluğunun, en mutlu günlerinin geçtiği bağ evine yine giderdi yine şu an adını hatırlamadığım o çiçeği yarattığı için Tanrıya şükrederdi.Hem Şems ile evlenmeyip Alaaddin ile evlenseydi farklı bir hayat yaşayacağı ne malum? Daha dadısının onları ilk gördüğünde kızı orada bırakıp kaçması, babasından istemekte gecikmesi, ya da nikah haberini duyduğunda Kimya Hatunun dediği gibi ''ölüsüne bile dokundurtmam, yakarım bu şehri'' demesine rağmen hiç bir şey yapmaması...Yine Kimya Hatun'un dediği gibi aşkı batsın! Kitabı okurken sonlara yaklaştığım zamanda elim kaydı yanlışlıkla kitabın ilk sayfaları açıldı tam da Mevlana'nın evine gitmek üzere faytona bindiği kısmın olduğu sayfa başına gelecekleri bilseydi biner miydi ona :( Ya da İlyas'ın demek istediklerini anlasaydı... Hüzünlendim yine. Son sayfalarını açıp açıp okuyabilirim, son sayfaları çok etkiledi beni şimdi her okuduğumda sesim titreyecek ona da eminim. Etkilendiğim bir kısımı yazayım buraya;
...
Eğer henüz yarım kalmış işlerim olmasaydı, ölüm benim için en sevindirici haber olurdu.O yavru kırlangıçlara ne yaptığımı henüz itiraf etmemiştim mesela.Dadımdan helallik dilememiştim.İlyas'ı bana saf bir aşkı tattırdığı için öpmemiştim henüz.Rabia ve melekler için bir sepet kiraz toplamamıştım.Daha da önemlisi vasiyetimi henüz yazmamıştım.Bağ evindeki yaseminlerin altına gömülmeyi isteyeceğim ve tüm özel eşyalarımı Evci'ye bıraktığımı belirteceğim, havuzdaki meleğin elinde tuttuğu üzümü yiyebilmesi için suyu kapatmalarını söyleyeceğim, vasiyetimi yazmamıştım henüz.
Evet. vasiyetimi yazmalıydım.Alaaddin'e hediye ettiği o kristal topu, aşkın kasesine koymaktansa mezar taşım yapmasını söylemeliydim.Aşkı yasaklayan, hakkın soluk almasını önleyen bir imanın ancak şeytani bir iman olabileceğini, aşkını kuru bir imana kurban eden Alaaddin'e göstermeliydim.İman ancak aşktan doğarsa iman olur.Vuslata sebep, mutluluğa yol ve dostluğa izin verip ayrılığı ortadan kaldırabilirse iman olur.Aşktan gafil müminlerden Tanrı'ya sığınırım! Henüz yapacak çok işim vardı.Kendisine hediye ettiğim bir tutam saçımı geri almalıydım ondan.

Hep hüzünlendik mi canım güldüğüm yerler de vardı tabii.Mesela ''necis olmanın nevin tadı'' başlıklı kısımda gülmüştüm zaten başlık başlı başına komik:) Bir de Farsçadan tam çevirisi bu mudur bilemem ama o kadar eski yazının içinde ''kıl oldum'' cümlesini görmek güldürmüştü:) Eski yazı demişken ona da değineyim çok sevdim ben bu kitabın dilini bilinmeyen kelimeler azdı.Sayfanın yarısını yazdığı şeyleri açıklayan kitaplardan değildi.Eski dilde okumak hoşuma gitti benim ayrıca akıcılığına zeval getirmedi bence:) Çeviri güzeldi.Duyguları öyle gerçekçi anlatmış ki siz de yaşıyorsunuz.Ama sık kullanılan Tanrı kelimesinden rahatsız olmadım diyemem.Bir de kitap Kimya Hatun'un ağzından anlatılıyor.İlk ve son kısımlarda başarılı olunmuş ama orta kısımda Kimya Hatunla ilgili olmayan kısımları da onun anlatması, onun aradan çekildiği kısımlarda bile ya da tam olarak duymasam da deyip neyi duymadığını söylemesi biraz olmadı.Zaten o da kendisini arada hatırlatıyordu (yani ben, yani beni) gibi cümlelerle.Takıldım orada biraz. Neyse bu kadar yazı yazdım okumadıysanız okuyuverin bi zahmet:) Sonuç olarak (evet bitiyor bu kelimeyi dört gözle beklediniz biliyorum tabii buraya kadar geldiyseniz) yazarın ilk kitabı olmasına rağmen yılın kitabı ödülünü alması zaten başarısını gösteriyor.Yazarı kutlamak lazım, kıskanmak da lazım biraz :) Neyse Kimya Hatun'un da dediği gibi ''Söz uzundu, vakit ise kısa...'' sözüm çok ama vaktim yok :)

Okuyanlar da görüşlerini belirtebilir mi acaba?:)

23 Aralık 2012 Pazar

YGS'ye giden bir gemi kalkar bu blog'tan... :(

Şimdi büyük bir cesaret gösterisi yapacağım çünkü bu son yazım(bir alamet kıyamet olayı vardı işte aklıma gelmedi ama yazdım sayın) olacak.Yok arkadaş 2 dk. girim geri çıkarımların sonu gelmiyor.Saat oluyor gece 1 hala açık bizim bilgisayar.Nefsime hakim olamam biliyorum ama artık değişik yöntemler uygulayacağım(dershanede pineklemek falan).Bunu da buraya yazıyorum ki sonra beni buralarda görürseniz n'oldu buradasın yine dersiniz diyerek girmem :) Rezil olmamak için girmem yani:) 6 ay kadar inek takılmak istiyorum.Canım ot çekti ben gideyim de ... (hiç de sevmem otu bkz. havaya girme alışmaları suya düşerse)

İnşallah güzelce çalışırım:)

20 Aralık 2012 Perşembe

Bizim Evin Halleri...(2)

 Mavi renk ojeyi çok seviyorum evet ama itiraf edeyim kurban bayramında sürünce bir garip oluyormuş:) Ha ben şey diyecektim bunun üstünde simler var resimden belli olmasa da...Bana önerebileceğiniz mat bir mavi var mıdır acaba?:)

 Evet bunu hep yaparım tam ders çalışmamak için hiç bir bahanem kalmadığında bütün kitapları dökerim bari başlamışken düzenli başlayayım diye:) Biliyorum sadece çalışmamak için bahane ama işe yarıyor en az 5 saatimi alıyor sadece kitaplarımı toplamam sonra da yoruldum diyerek hop yatağa:) Yok buraya kadar garip değil garip olan ablamın o kitaplarla poz vermesi:) Galiba çalışkan havası yaratmaya çalışıyor kendinde ya da temiz...Ama yatakta görülen dağınıklıkla pek mümkün değil gibi gözüküyor:) Siz görmeyin orayı olur mu?
 Annemi seviyorum:) Çok güldürüyor beni giymek için aldığımda çorabı bu sahneyle karşılaştım ben de çektim fotosunu:)
 Ablam bana hediye almış:)) Arkadan da biyoloji sırıtıyor ama hayır kararlıyım dokunmayacağım o kitaplara:) Belki 2. el kitapçılara satar para kazanırım:)En azından bir işe yararlar.
 Ya her yere yazıyorsun tamam ama bu kadarı fazla değil mi? Sigaranın üstüne de yazı yazılır mı? Ablam yapınca şaşıramıyorum...

 Off inanamıyorum kendime ders çalışırken duygularım kaleme gelmiş ve ''Bu kitabı bugün bitirmek istiyorum'' yazmışım tamam da onu ögelerine ayırmak nereden aklıma gelmiş:) Yanlış ayırmışım zaten doğrusunu da siz söyleyin bakem;)[Kafiyeli oldu^^]
Bu arada yazım nasıl? Tamam bu soruya cevap vermeseniz de olur :p
 Bir oyunda ne kadar başarısız olunurmuş görün istedim.Bütün kartlarımı dağıttım ama tek bir seri tamamlayamadım:)

 Bizim manidar balkon sandalyemiz yukarıdan düşen sert bir cisimle(tanıma bak) kullanılamaz hale geldi:) Çok güzel delinmiş de mi ama?
 Sisters' hands... Ablam ve ben <3 Tabii ki alttaki el benim:) Hangimizin ojesi güzel? Cevabı bildiğim soruları sormak da zevkli oluyor canım :P :)
Son olarak size ablamdan bir resim gelsin o da fark etti herhalde resmin saçmalığını üzerine yazmış ''Beyin Terk'' :)Bu arada adamın burnuna dikkat! :)

Bu yazının birincisini okumak isterseniz BUYURUN sanki o daha hoşuma gitmişti benim.Siz ne dersiniz? Evet evimiz formdan düşüyor.

19 Aralık 2012 Çarşamba

First customary MİM post :)

Evet başlıkta yurdum insanının komikliklerinden birini göstermek istedim:) Ama yabancılar anlamayıp saçmaladığımı düşünebilir:)
Kendime çok benzettiğim özellikle sınav öğrencileri olmamız ile 어서 오세요 ! ^^'ye[orada ne yazıyor:)] ilk mim'im için teşekkür ediyorum :)
Sorulara gelelim;
1.Mantığın mı yoksa duyguların mı ön plandadır?
-Okuduğum arkadaşlar duygularımla demişler genelde de cevap budur diye düşünüyorum ama benim mantığım daha ön plandadır.Aslında daha 18 yaşındayım öyle mantığımla duygumun arasında kaldığım olaylar çok olmamıştır yani en büyüğü olsa olsa dili istememe rağmen sayısalı seçmek gibi bir şeydir:) Ama mantık diyorum, şimdilik...
Sonra bu duruma düşmek istemem... :)
2.İnsanlar niye mutlu değiller?Niye gözlerinin önündeki mutlulukları görmüyor ve şükretmesini bilmiyorlar?
-Biliyorsanız bana da söyleyin desem:) Çünkü ben de böyleyim, maalesef... Aslında yaşarken fark edilmiyor ama sonra anlaşılıyor yaşananların bizi ne kadar da mutlu ettiği.Yani bütün hayat akışlarında böyledir sonradan hatırlar ve gülümsersin ne kadar da mutluyduk! :) Çok azdır benim o an ''şimdi mutluyum, evet mutluyum'' dediğim:)Gözlerimin önündeki mutlulukları görmüyorum evet, fazla şükrettiğim de söylenemez ama bu sabah okula giderken havanın soğukluğundan yakınırken bir anda daha soğukta yaşayanları ve buna zorunlu olanları düşündüm temiz havanın oksijeninden içime çektim ve şükrettim.Sonra fark ettim ki uzun süredir kullanmadım bu kelimeyi.Aslında acı çekmediğimiz her an mutluyuz, olmalıyız... Ama o ve yaşadığımız her anımıza şükürler olsun:)
3.Çok para harcayıp keşke almasaydım ya da harcamasaydım dediğin bir şey var mı?
-Keşke almasaydım dediğim şeyler çok ama çok para harcamışlığım yoktur olsa da benim param olmazdı daha öğrenciyiz^^
4.Haklı olduğun bir konuda hakkını savunur musun yoksa susmak adalet mi dersin?
-Öyle her durumda ''Hey...'' gibi cümleler kurmam ama gerçekten haklıysam savunurum.
5.Tok gözlü müsün yoksa her şeyim olsun diyenlerden mi?
-Bir kere tok gözlü değilim:) Ama aç gözlü de değilim.Her şeyim olmasın ama çok istediğim şeyler olsun ama hemen olmasın ki değerini bileyim yok ben kendimi biliyorum gene bilmem değerini:)

Sorular bitmiş o zaman size sıcak(!) bir espri yapayım da biraz iğrenin benden:) ''Şimdi git 10 yıl önce gel!''

16 Aralık 2012 Pazar

Dream BIG!


Evet ben yaptım anlaşılıyor değil mi? :) Tabii ki İnternet'ten görüp öyle...Fikir bana ait değil yani söyleyeyim:)
O zaman soru geliyor; Sizin büyük hayaliniz ne? 
İlk önce kendim cevaplayayım ama 2 kısma ayırmak istiyorum.
Ütopik hayaller:

  • Cesar'ın yaptığı gibi Cumhuriyeti yıkıp Krallık ilan etmek istiyordum.Hatta bunu okulda da söylemiştim hayır anaokulunda değil lisede:( Umarım insanların akıllarında kalmamıştır arada hatırlayıp güldükleri saçmalıklardan olmak istemiyorum:(
  • Muhteşem Kraliçeyi izlerken kraliçe olmak isterdim:)
  • Arada bir İngiltere ya da Kore'nin olmayan krallığında prenses olduğum da olurdu tabii...
  • Arada başbakan olduğum Deok Man'ın yaptığı gibi terörist olayına çözüm getirdiğim Amerikalılarca yaralandığım...
Devamını getirmeyeceğim kendimi akıl hastanesinde bulmak istemiyorum:) Ama bunlar boş vakit hayalleri canım:) İşte YGS'yi düşünürken kendimi eğitim sistemiyle uğraşırken buluyorum:) Ama en azından hiç superman olmak istemedim bu da bir şey değil mi? :)

Dünyamıza dönersek daha gerçekçi(!) hayallerim de var tabii:)

  • Bilin bakalım ilk sırada ne var? :) Evet bildiniz ''Kore''.Kore ile ilgili çok hayalim var.Güzel bir üniversite kazandığım taktirde annem göndereceğine söz verdi ama geçti o bahsettiği üniversiteleri bu saatten sonra kazanmam zor.Sonra öğrenci değişim, yüksek lisans ya da doktora :) Kore'ye uğramak mümkünse bir kaç yıl yaşamak istiyorum.
  • Mühendis olmak istiyorum sonra hem Kore gibi teknoloji önderi ülkelerden birinde yüksek lisans yapmak kolaylaşır gibi geliyor.
  • Ülkemizin iyi üniversitelerinden birinde okumak istiyorum.
  • Acayip havalı bir arabam olsun istiyorum, çok param olsun istiyorum:) Yok çok param olmasın ama bir gün arabaya binip yorulana kadar istediğim her şeyi alabileyim:) Bakın alışveriş ve yorulmak hem de arabayla anlayın işte hayal dünyamın genişliğini :))
  • Ah unutuyordum ben sinema dünyasına da atılmak istiyorum aslında bunu ütopik kısma yazmalıyım ama neyse.Aslında yönetmen gibi değil de bu Kore yapımlarını tekrar çekmek istiyorum:)
  • Sonra yine bu TV sektöründe olup Koreli şarkıcıları Türkiye'ye getirmek istiyorum:) 
  • Ya da sadece Kore müziği, dizileri, gündemi, filmleri vs. veren bir TV kanalı açmak...Biliyorum bu çoğu kişinin hayalidir :)
  • Kore büyük elçisi olmak...(atma Ziya)
  • Kore ile ilişkilerimizi geliştirecek bir mevkide olmak...
  • Kim milyoner olmak ister'de bir adamın hayaliydi o günden sonra benim de hayalim 250 binin 50 biniyle bir araba almak ve geriye kalan 200 bini bagaja koyup Avrupa turuna çıkmak ve istediğin her yerde durmak :) Adam beğendiği bir yere yerleşecekti ama ben geri ülkeme dönmek isterim.
  • Bir atım olsun istiyorum. 
Ooo say say bitmiyor:) Aslında aradaki yazıyı kaldırıp hepsini ütopik kısma koymalıydım çünkü bütün hayallerim uçuk kaçık:) Ama adı üstünde hayal onda birini yaşasam yeter mantığıyla çıtayı yüksek tutuyorum:)
O zaman en büyük hayalimi seçiyorum açık ara farkla ''Güney Kore'' :)
The winner is South Korea ^^


No school, No study, No stress! :)

Oh lüküs hayat dedikleri bu olsa gerek çok bekliyorum bu başlığın gerçekleşmesini çook:) Her sıkıntıda da buraya yazıyorum ama amacı bu değil mi zaten bloggerın, sanal günlüğüm sonuçta:) Ama başlıkları bulmakta zorlanıyorum mesela bu başlığı facebookta paylaşmıştım(ki en şiirsel sözümdür :p) tabii arkadaşın biri yapıştırdı cevabı: No Job! neyse onu buraya yazmaya gerek yok ama kız haklı:) Konu neydi? Evet az sonra bir öğrencinin isyanını okuyacaksınız:)
''Şimdi ben 12. sınıf sayısal öğrencisiyim ve doğal olarak biyoloji görüyoruz.Salıya yazılımız var.Ee çalış o zaman dediğinizi duyar gibiyim ama demesi kolay tam olarak 7 tane sistem!!! Sayısalcılar bilir 12. sınıf tamamen sistemlerle ilgili başka konu yok.Yani 12. sınıf boyunca işleyeceğimiz konuları bizim hocamız ışık hızıyla yarışarak bir kaç hafta önceden bitirdi ve şimdi de hepsinden sorumluyuz:( El insaf değil mi? Sadece konusu +200 sayfa.Perşembeye de geometri yazılımız var ondan da 2 ünite artık birer gün:) Bir sonraki gün de kimya ama ona girmeyeceğim artık rapor alırım:) ''
Evet durum bu ben de oturup burada yazı yazıyorum galiba şu an nefes bile almadan çalışıyor olmam gerekiyordu ama ben buyum işte:) Neyse stressiz günler de gelir elbet.
Bir de babamın yemek sırasında söylediği aile bireylerinin pek ilgisini toplamasa da benim aklımda kalan bir söz paylaşayım ''Emekten ucuz bir şey yok!'' evet çok doğru.Emek bu dünyadaki en değersiz değer... İlerde hiçe sayılacağını, önüne geçileceğini bile bile bir şeylere emek eden herkesin emeğine sağlık.Siz bu dünyada kaybetmiş gibi görünebilirsiniz ama asıl kazananlar sizlersiniz.İnsan geçmişi düşündüğünde onu en mutlu eden şey akıttığı ter uğruna kazandığı şeyler olacaktır muhtemelen.Evet konuyu gene sınavlarıma getireceğim(ne yapayım öğrenciyim ben) bir kaç yıl sonra şu sayılı günler için çok emek ettim ama değdi demek istiyorum:) Yukarıdakilere ne kadar zıt değil mi? Özellikle başlığa...Ben yürüyen bir tezatlığım bir postun başıyla sonu arasında bile düşüncelerim değişebiliyor:)
O zaman kapanışı rastgele seçtiğim bir resimle kapatayım çünkü resimsiz postları sevmiyorum:)

 Model mi? Bu mudur? Çıka çıka bu mu çıktı diyerek tatmin olmuyorum ve yeni bir resim seçiyoruumm :)
 Bunu da daha önce blogda paylaşmıştım.Cık bu da tatmin etmedi...
 Hyoyeon!! Yaay! :)

12 Aralık 2012 Çarşamba

Bu Gün...

Bugün sınıfta yayılan BOF büyüsü bozuldu Başkan isyan etti.Artık BOF'tan daha fena halde derse sardık.Hep beraber ders videoları izliyoruz.
Bugün çok korktuğum geometri yazılısının aslında bu hafta olmadığını öğrendim ve çook mutlu oldum.
Bugün her zaman ki gibi rezil oldum.
Bugün -son zamanlarda çok oluyor- okuldan kalbim kırık ayrıldım ve her zaman ki gibi hiç kimseye söylemedim.Ne kadar kırılsam da söyleyemiyorum içime atıyorum sadece ben üzülüyorum.
Bugün bir kitap aldım ve çok beğendim serviste hatta eve gelene kadar okudum ''Kimya Hatun''
Bugün yine dershaneye gideceğim deyip eve gelince vazgeçtim.
Bugün hala ders çalışamadım.
Bugün de istediğim gibi planlarımı uygulayamadım.
Bugün Beşiktaş'ın maçını izledim ve yenildik bence izlememeliydim hem benim hem de Beşiktaş için...
Bugün de mutsuz, ümitsiz ve yorgunum.
Bugün de çok para harcadım, mali sıkıntıdayım.
Bugün de istediğim yatağa gidip uyumak ama yapmayacağım, yazılıma çalışacağım.

Bugün dünyayı istediğin renge boya...Rengarenk batan günü al karşına...

Yukarılar nasıl?


Soruyorum, çünkü hep yerin dibindeyim.Bir insan bu kadar mı rezil olabilir? Öyle yüz kızartıcı rezillikler değil evet ama her anım rezil olmakla geçebiliyor.Bir rezillik bitmeden arkamı dönüyorum başka bir rezillik.Hadi takmayan biri olsam neyse öyle de belli ediyorum ki.Hele bir öğretmenim var adamın yanında rezil olma potansiyelim 2 kat artıyor.Hayır uzun boylu, karizmatik falan olduğundan elim ayağım titriyor gibi bir şey yok!Gerçekten yok:) Artık görür görmez kaçıyorum çünkü biliyorum ne olacağını.Zaten arkadaşım da bundan sonra bensiz gezme ben olmayınca iyice rezil oluyorsun diyor.Evet belki dalga geçiyor ama mantıklı :) Bir müfettişin arkasından nanik hareketi yaparken arkadan diğer müfettişin görmesi mi dersiniz, öğretmenlerin arkasından konuşurken duymaları mı dersiniz, 11. sınıfa giderken burada kimse yok diyerek çocuk gibi sekerken öğretmenlerin-meşhur hocamız da dahil- oturduğu yere dalmam ve ani frenimle birlikte donup kalmam arkadaşımın hayır ya bu kadar da olamaz nidalarımla beni götürmeye çalışması mı dersiniz, arkadaşımdan kaçarken okulun en sert hocasına çarpmam mı dersiniz, o gün hiç rezil olmadığımı anlayarak hocaya gidip ''hocam ben bu gün rezil oldum mu size'' diye sorup hayır cevabını aldıktan sonra ki sevincimin ama bu soruyu sorarak rezil olmuş oldun demesiyle yarıda kalması mı dersiniz, arkamdan dürten kişinin beni sinir etmeye çalışan arkadaşım olduğunu düşünerek çıkışmaya kalkarken hoca olduğunu fark etmem mi dersiniz, okulun koridorunda tüm ihtişamımla(!) yürürken hocanın boynuma ip geçirip beni boğmaya kakması mı dersiniz... ooo bir sürü yaz yaz bitmiyor ama hep okulda rezil olmadım tabii sadece okulda rezil olma potansiyelim artıyor mesela yolda yine tüm ihtişamımla yürürken bu sefer ciddi böyle dik başlılığımla yürürken o arının gelmesi(lanet olsun) ve aniden gülünç bir şekilde oradan oraya koşmam ve bunun pazar yeri gibi kalabalık bir yer olması açılın yerin dibine gireceğim nidalarıyla ağlamaklı bir şekilde dershaneye girmeme neden olduğu da vardır tabii... Niye yazdım bunları çünkü bu gün de yine aynı hocaya rezil oldum :( Sıkıldım artık bu durumdan gidip hocaya ''yeter ama bir süre görüşmeyelim ben hep sana rezil olmak zorunda mıyım'' gibi bir çıkışta bulunabilirim aslında son sınıfım nasıl olsa bundan biraz-cık daha yumuşak bir şekilde çıkışabilirim.Evet.İşte ben buyum iki sorumdan birisi ben gene rezil oldum değil mi? şeklinde olur ve genelde evet cevabını alırım.

9 Aralık 2012 Pazar

Tel Kırma


Örgü, dantel gibi şeylere çok meraklı değilim-ki olsam bile parmaklarım delik deşik olur- benim ablam meraklıdır ama onun da merakı çabuk söner.Bu zamana kadar mefruşat, takı, kuaförlük, tel kırma belki daha aklıma gelmeyecek kurslara gitti ama hiçbirinde dikiş tutturamadı bir hevesle başlar bir hüsranla biter.Aslında hüsran dediğime bakmayın eli çok yatkın hepsini hemen kapar ama devamını getirmez ve aldığımız bütün malzemeler önce bir süre ortalıkta dolaşır sonra da görünmez olurlar:) Aslında ben de pek inanmıyordum biraz abartı sanıyordum ama küçükken bir heves ablamla bir kaç gün de ben gittim ve şahit olduğum şey  ablam yaparken hocanın dur öğreteyim diye işi eline alması ve mahvetmesi oldu.Evet kıskanıyorum benden daha becerikli bir ablam var.Neyse belki bilmezsiniz diye bir kaç örnek koyayım dedim yani ablam bu tür kurslara gitmese ben bilmezdim.Özellikle tel kırmayı ben sevdim taşlarla işlenmiş gibi parlak duruyor ve denemedim ama şahit olduğum üzre çok da zor değil.
 Bunlar model örnekleri olsa gerek ben İnternet'ten bakmadım bunlar ablamın kaydettikleri siz bakarsanız daha çeşitli modeller bulabilirsiniz.


Bunlar da kullanım alanlarıyla ilgili örnekler aslında çok değişik yerlerde kullanılabilir tabii hayal güzünüze bağlı ya da Google'ın hayal gücüne:)Bu arada belirteyim bunları ablam yapmadı dediğim gibi her el işinden ya bir tane yapar ya da birini yarım bırakır:) Ama bundan bir tane bitirmeyi başarmış onu da koyayım o zaman;


Tabii ki yukarıdakiler kadar süper değil ama ilk iş için oldukça başarılı;)

Bu tür şeyleri seviyorum ama yapabileceğimi asla düşünmüyorum peki sizin düşünceleriniz?

8 Aralık 2012 Cumartesi

Korelilerle Sohbetler... :)

Aslında ilk baştaki düşüncem ben internetteki Korelilere sorayım ülkem hakkında ne biliyorlarmış, ne düşünüyorlarmış öğreneyim bunu da blogta toplayayım şeklindeydi.Başladım tek tek sormaya ama çok sıkıcı ve yorucuydu dedim ben de eski konuşmalardan bakayım vardır orada mutlaka diyerek daldım arşive.Bu daha eğlenceli eski konuşmaları okumak hem güldürüyor hem de nostalji yaptırıyor:)Ben de dedim niye sadece ülkeyle ilgili olanları kısıtlıyoruz diye böyle daha geniş bir başlık koydum:) Ama konuşmaları okurken az kızmadım kendime bu böyle mi yazılır ya da verememiş miyim cevabını diyerek ama ne yapayım daha lisenin başlarındaydım hala İngilizce'm pek iyi değil ama o zaman da berbatmış.

Ama ateist biriyle konuşurken ki benim tanıdığım ilk ateist olur bunun için heyecanla din hakkında konuşmaya başlayınca arkadaş bu konu hakkında konuşmayı sevmiyorum ama madem başladık diyerek uzunca bir vaaz verdi tabii ben gelen yazıları elimde sözlük eşliğiyle anlama çalışıyorum ee o zaman anlat bana dinini deyince dondum.Söylemek istediğim ama empati yoluyla iletişim gibi bir teknoloji henüz gelişmediği için kıt İngilizcemle de söyleyemediğim çok şey vardı.Onu paylaşmayacağım tabii ama aynı kişiyle başka konuşmalarımız 2. maddede:)



Turkey is beautiful nation.(Türkiye güzel millet...)
I know Turkey a little bit.(Türkiyeyi biraz biliyorum.)
Just nothing haha (Sadece hiçbir şey haha)
I want to make Turkey friends...(Türk arkadaş edinmek istiyorum.)

Bu kız Türkiyeyi tanıma açısından sınıfta kaldı ayrıca Türkiye bir millet değil son cümleden de anlaşıldığı gibi ''Turkish'' kelimesinin varlığından haberdar olmadığını düşünüyorum.Bu arada buradaki t'ler küçüktü ''Hindi arkadaş mı? Yemek için mi?'' gibi saçma espriler aklıma gelmedi değil ama biraz kendimizi aşağılamak gibi olacağı için yapmadım:) Evet t'yi küçük yazanları anlamıyorum.

In Turkey not eat rice? (Türkiye'de pirinç yenmez mi?)
gibi saçma bir soru da aynı arkadaştan:)

Sıradaki gelsin!Çünkü ilk Koreli beklentilerimize cevap veremedi:)





Ben: Btw im watching Secret Garden.Did you watch it? (Bu arada Secret Garden izliyorum.Onu izledin mi?)
Koreli: I hate that.(Ondan nefret ediyorum.)
Ben: y? (Neden?)
Koreli: Cause i dont like that drama.(Çünkü o dramayı sevmiyorum.)
Ben: OK.I asked y? Why u don't like it? (Tamam.Neden diye sordum? Neden onu sevmiyorsun?)
Koreli: Cause i don't like it. (Çünkü onu sevmiyorum.)
Ben: Owhh! Tell a reason:) [Off! Bir sebep söyle:)]
Koreli: That's a reason. (O bir sebep.)

Ne kadan da saçma bir konuşma değil mi? Adama sebep söyle diyoruz o bir sebep diyor ''sevmiyorum çünkü sevmiyorum'' yok kardeşim İngilizcede de olmaz bu cümle Türkçede de...

   2.

Koreli: Wow morrow is rapture!
Ben: I can't understand
Koreli: Google it! (Bu lafa da sinir oluyorum Google it'miş bir şeyi de sen açıkla yahu!)
Ben: 21 may is special?
Koreli: Just Google it!
Ben:Ah i looked!
Koreli: Yep! It's about God
Ben: Doomsday??
Koreli: Not Allah u believe?
Yepp tomorrow is judgement day of christians and 5 month later everything in earth gonna burn in ash
Ben: Haha u believe?
Silly
Koreli: Nope haha
Ben: Do you want to learn judgement day for Islam?
I know you won't believe
Koreli: Yeah lol when is it?
Ben: 10
Koreli: ?
Ben: 9-8-7
6-5-4
3-2-1
annnddd
000
boooomm
:)
Koreli: Cool

Size de rezil olmak pahasına bu diyaloğu paylaşıyorum:(

   3.

Ben: Hey hello :)
Koreli: Hey
Ben: What are you doin' ?
Koreli: Essay
Ben: Essay?
Ah ok i looked g.translate:)
Koreli: Th ahhh
Ben: Hey im not living in America i can't know everything:/ (Burada bir gönderme seziyorum arkadaş Amerika'da yaşıyor da)
Koreli: I try to say yeah
Ben: Ok ok im not ignorant:))
Which subject?
Koreli: English
Ben: Bingo:)

   4.

Ben: Hey Joo! [BOF'ta Gu Jun Pyo'nun nişanlısının ona seslendiği gibi değil mi? Cidden de köpeğe sesleniliyor gibi:)]
Koreli: U r Turkish right?
The brother country of Korea is Turkey
^^
Ben: Yes  im Turkish:)
Nice to hear it but is it not America?
Koreli: No Turkey is
Think 6.25 war
Korean civil war the country who sent most army was Turkey
lol brother country !!! Turkey!! i soon gatta go military in 2 or 3 years
Ben: 6.25 war mean Korean war?
Koreli: yeah !!!!!!
Ben: By the way thank you for your thinks i guess Koreans more grateful to Americans
Koreli: Lol Turkey is our bro country
America is our protection country i think it is time for Korea to move onestep forward and be as Korea not the Korea who get protect by others lol
...

Bakınız bu Koreli arkadaş her şeyin farkında benden yıldızlı bir beş aldı:) Aslında Amerika'da yaşaması ve bence çok sevdikleri Amerika'nın kendilerine nasıl davrandıklarını görmesi bunda etkili olabilir.
( Türkiye'nin kıymetini bilin o'lum :P )

Bazı yanlışları görsem de dürüst(!) bir insan olduğum için düzeltmedim olduğu gibi yazdım yani kesinlikle tembellikle bir alakası yok:) Yazım ve noktalama hataları için de ayrıca özür diliyorum normalde kendim yazarken dikkat ederim ama bu seferlik böyle olsun ;)





6 Aralık 2012 Perşembe

Computer Pics. (3)

Öyle miymiş? Garip, benim yüreğimdekiler (hayallerim, gün geçtikçe azalan üniversite umutlarım...) yani beni dersten alıkoyacak ne varsa gündüz uğraşıyorum geceleri ise aklımdakilerle baş etmeye çalışıyorum (gün boyunca ders çalışamamanın vicdan azabı, YGS LYS gerçeği) zaten ancak gece aklıma gelirler gündüz gelirlerse ders çalışırım alimallah :)

YGS senin şerefine...

Aslında çok eski bir olay ama bu Boys Over Flowers'tan tanıdığımız kız Kore piyasası yüzünden intihar etmiş sınıfla birlikte BOF'u izlediğimiz şu günlerde hep görüyorum kendisini şimdi Allah rahmet etsin mi denir bilemedim...

Bu adam kim? :) Çok şirinmiş ve ben tanımadığım için kendimden utanıyorum:) Ya da hayır tembelliğimle gurur duyarak inatla kim olduğuna bakmıyorum:) Ben de şirin diye kaydetmiş olmalıyım ama çok tanınmış biriyse sakın üstüme gelmeyin:)

Bu adam kim? Bu çocuk kim? Bu ne hal? Diyorum ki belki de bir anlık bir çekimden doğan gerçekleri yansıtmayan bir görüntüdür ama arkadaki adamın bakışları bize hiç de öyle olmadığını söylüyor.Çocuk sevmenin de bir adabı, sınırı olur diyerek kınıyorum.

Bu fotoğrafı gördükçe Gu Jun Pyo'nun Jan Di için hazırladığı ışıklı şeyler aklıma geliyor tabii bir de oradaki sözü '' hala böyle küçük şeylere şaşırabiliyor musun? '' tabii Gu Jun Pyo için küçük ama insanlık için büyük bir şey:) Bizi kandırmayın Kore dizileri yok öyle bir erkek dünyada:) Ben taktım bu aralar BOF'a neyse resme gelelim çok harika bir yer değil mi? Bu kadardı.Gidebiliriz...

Evet son resmimiz de gülücük olsun Pollyanna kadar abartmamak koşuluyla her anımız böyle olsun:) YGS'ye 3 ay kalmışsa bile, siz hala ders çalışmaya başlamamışız bile, Gu Jun Pyo ile Jan Di bir türlü kavuşamıyorsa bile ''Just Smile''... :)

Yukarıya baktım da bu günlerde hayatım YGS-LYS ve BOF ile geçiyor hadi BOF geçer de YGSnin geçmesine daha 3 ay LYS'nin geçmesine ise 6 ay var:( Çok stresteyim bana şans dileyin.


5 Aralık 2012 Çarşamba

Google benim doğum günümü kutlamış:)

Evet biliyorum Google hesabı olan herkese bu jesti yapıyor size pastalarla mumlarla iyi ki doğdun diyor ama bu gerçeği biraz göz ardı edersek egom tatmin oluyor :)) 

1 Aralık 2012 Cumartesi

Bir sınıf daha Koreli...

Evet amacımıza yavaş yavaş ulaşıyoruz.Kore dalgası benim sayemde bir sınıfa ve onların ailelerine daha ulaştı:)
Olayın aslını anlatayım, okula yıllık işleri için flashımı götürmüştüm BOF(boys over flowers) serisi de flashımda bulunuyormuş bir arkadaşa göstereyim dedim bak işte bir Kore dizisi diye sonra teker teker bütün sınıf ekranın başına geldi.Aslında bence kızların amacı Koreli erkekleri görmek erkeklerin amacı da aslında onların bir amacı yoktu ama bir karış etekli liseli kızlar görünce dikkatlerini çekmiş olmalı:) Sınıftan bir replik ''arkadaşlar oturun hepimiz izleyelim'' :) Evet bu günden sonra fırsat bulduğumuz her zaman (boş dersler, öğle araları...) hatta fırsat bulamayınca hocaya ''dizi izleyebilir miyiz'' gibi saçma tekliflerde bulunarak fırsat yaratma düşünceleriyle BOF izliyoruz:) [inşallah bu yazıyı bizim sınıftan biri okumaz:)] Aslında ilk başlarda bana eğlenceli geliyordu ''ne buluyorsun kızım şu Korelilerde'' ''sen yazılıya çalışmadın da bununla mı geçirdin zamanını'' ''onlar erkek mi'' gibi şeyler söyleyen arkadaşlarım Kore hayranı oluverip çıkınca gülümsüyordum haliyle... Ama şimdi vicdan azabı çekmiyorum desem yalan olur.Ben götürdüm diziyi ve sürekli ders çalışan bir sınıf bulduğu her fırsatta oturup dizi izliyor bazı arkadaşlarım evde de bölümleri eritmeye çalışıyor.Haklarına geçiyormuşum, ders çalışmalarını engelliyormuşum gibi hissediyorum ki zaten durum bu.Ama bunu onlara belirttiğimde ''senin bir suçun yok ki biz istemesek izlemeyiz başımıza silah dayamıyorsun ya'' ya da ''sanki dizi izlemesek ders mi çalışacağız'' diyenler var ama bir kaç kişininkini bile engelliyorsam haklarına girerim.Hemen bitse de şu dizi eski hale dönsek sonuçta şunun şurasında ne kadar kaldı değil mi sınava? Zaten başım derde girecek diye de korkuyorum.Hocalar farketmeye başladılar demezler mi kim getirdi bu diziyi diye.Bu arada yetkililer duymasın ama Fatih projesi sağ olsun sayesinde çok güzel dizi izliyoruz:) Kocaman ekranda daha bir güzel oluyor Kore dizileri:) Şimdi sizde benim gibi yapıp bizde de tutar mı acaba diyerek okula dizi falan götürmeyin suçluluk duygusu kötüymüş...

Bu arada bahsi geçen dizi BOF TRT Okulda Yaban Çiçeği ismiyle 22.15'te başlıyor.İzlemek istiyorsanız televizyondan izleyin kardeşim okulda dizi izlemek de neymiş? :) Fragmanından izlediğim kadarıyla TRT bizi yine şaşırtmamış Jan Di'nin seslendirmesi berbat diğerlerinden de pek ümidim yok ama bakalım...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...